6 Kasım 2012 Salı

Peki şimdi ne yapmalı?

Dün ilk sınavını yaptım meslek hayatımın... Umutlar vardı;  verdiğin emeklerin karşılığını görmek isteme duygusu... Ancak görev yaptığım yer dolayısıyla -amacım küçümsemek değil tabi ki- meslektaşlarımın söylediği bir şey vardı "Kağıtları okuyunca fazla hayal kırıklığına uğrama, bir sınıftan üç beş kişi iyi not alırsa dua et..." Şaşırmıştım; ama bildikleri bir şey vardı elbet... Eve geldim ama hazırladığım cevap anahtarını okulda unuttuğum için, adil olabilmek adına kağıtları not olarak değerlendirmek yerine sadece bir göz gezdirdim... Bir kağıda baktım olmadı, ikinciye baktım olmadı, üçüncüye derken dördüncüye, beşinciye, altıncıya.... Bildikleri bir şey vardı gerçekten... Ama neden? Maddi imkânsızlıkların, anne-babalarının eğitim almamış olmalarının -bu onların da suçu değil- cezasını onlar mı çekmeliydi? Üzgündüm, hâlâ üzgünüm... İsterdim ki evde onlarla ilgilenecek, yapamadığını söylediğinde yol gösterecek bir büyükleri olsun... Yoktu... Ve bu notlar onlara ait değildi....

5 Kasım 2012 Pazartesi

.........

Özlemek...
En çok sevdiklerini, en çok muhtaç olduklarını, gözbebeğim dediklerini...

Özlemek...
Deliler gibi, çığlık çığlığa, fırtınalarla....

Özlemek sessizce,
Sükûtunu bozmadan özlemek...
Sadece özleyebilmek...

Özlemek, karmaşık duygularla
Yanında olmayı istemek, bir o kadar da karşıdan bakmayı....

Özlemek seni, düşünmek,
Gece yarısı radyoda çalan duygusal bir şarkıda hüzünlenmek,,
Sonra ağlamak belki kim bilir...
Yastığa gömmek başını, sanki odanda seni senden başka görecek varmış gibi...
Başını gömdükçe gözlerinle daha çok karşı karşıya gelmek....
Korkudan, kokudan, duygudan kaçamamak....
Düşünmek sabaha kadar...
Uykulara küsmek, uykuya hasret...

Özlemek....
Seni özlemek...
Dolu dizgin, bağıra çağıra....